10 Aralık 2011 Cumartesi

ÖĞRETMENDEN 2. EL ÖNERİLER

Geçenlerde bir haber okudum. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer “60 bin öğretmene ihtiyacımız var. Açıkta kalanlar kendilerini başka alanlara yönlendirsin.” demiş. Hal böyle iken atanamayan bir öğretmen olarak (şu an atanamayan öğretmen sayısı yaklaşık 264 bin) Sayın Bakana söyleyecek iki çift lafım var.
Üç dönem üst üste tek başına iktidara gelmekle övünen partiniz yeni açtığı üniversitelere ihtiyaç olmadığı halde eğitim fakültesi açmadı mı?( bu kadar eğitim fakültesi mezunu gökten zembille inmedi)  Her ile bir üniversite açtık diye propaganda yapıp oy avcılığı yapmadı mı? Mezun olacak öğretmen sayısını hesaplayamamış olacaksınız her halde…

Sayın Bakan 60 bin öğretmeni atayacak ve geriye 200 bin öğretmen kalacak bu öğretmenleri özel sektörün kucağına atacak. Bunu yaparken hangi grubun?, hangi özel okullar zincirinin?, hangi dershanelerin? Ekmeğine yağ sürecek. Devletin kurumlarını verdiği yetkileri kimin çıkarlarını korumak için kullanıyor.
İş garantisi olmadan, asgari ücretle dershanelerin öğretmen çalıştırdığı bu ülkede bakanda böyle derse eğitim emekçilerini tefe koyar çalarlar. Asgari ücretle iş bulamayacağımız günler çok yakın…
Sayın bakan iyi niyetli bir öneride bulunuyor. “Açıkta kalanlar kendilerine başka alanlarda işler bulsunlar” demiş. İşletme fakültesi mezunu olan ve eğitim öğretim yöntemi, tekniği, felsefesi, tarihi, geliştirilmesi hakkında hiçbir uzmanlığı bulunmadığı halde milli eğitim bakanlığı yapan Sayın Ömer Dinçer gibi uzmanlık alanımın dışında çalışmayı aldığım eğitimin etiğine uygun bulmuyorum. Profesyonelce olmayan bu davranışın sonuçlarını sayın bakanın milli eğitimi bakanlığının son günlerdeki gerek idari gerekse eğitimsel politikalarında yakında tanıklık ediyoruz.
Demek ki neymiş her ”işi ehline veriniz”( hadis-i şerif)…

9 Aralık 2011 Cuma

İYİ SENELER -1


Bu yıl tam( yalanımı yesinler kısmen ya) olarak hayatımda neler olduğunu istatistiklerle nicel olarak ortaya koyacağım.
Bu yıl,
yakından tanıdığım 2 kişiyi kaybettim,
1 migren atağı geçirdim,
1 kez kalbimin zembereği boşaldı.(âşık oldum),
7 Amerikan dizisi takip ettim,
5 kez arkadaşlarımı ektim,
3 kez ekildim,
5 kez İstanbul modern sanatlar müzesine, 4 kez arkeoloji müzelerine gittim ( ne yaptığım herkesin merak konusu),
4 kez kafam kuşlar tarafından umumi tuvalet olarak kullanıldı ki sanırım bu yılbaşı bileti al demenin başka bir yolu…
iyi seneler…

14 Ağustos 2011 Pazar

Av Mevsim


Bu bir uyarı yazısıdır!
Akademik yılın bitmesi, kpss sınavının yapılması ve sonuçlarının açıklaması, önümüzdeki hafta içinde kılavuzun açıklanması ve tercihlerin başlaması ile devam eden gerilimi korku filmi tadında bir süreç yaşanıyor güzel ülkemde.  Bu süreci yakından takip edenlerin sadece öğretmenler olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bende yakın zamana kadar sizi gibi düşünüyordum. Oysaki bu süreç gelin adayı arayan annelerin yakın takibinde. Ev oturmalarında altın günlerinde bilumum kız kesen anneler bu süreçle beraber öğretmen gelin adayı av mevsimini de açmış bulunuyor. Özellikler sınıf öğretmenliği ve okul öncesi öğretmenliği mezunu kızlar ciddi tehlike altında, her an bir anne tarafından aday adayı seçilebilirsiniz.
Yerleştirme sonuçlarının açıklanması ile av sürecinin hız kazanacağına ve bir sonraki atamaya kadar etkisinin yavaşlayarak azalacağını tahmin ediyorum. Bu süreçte öğretmen olduğunuzu gizleyin, gizleyemiyorsanız otomotiv öğretmenliği gibi bir bölüm uydurun. Eğer bölümünüz ile ilgili istihbarat elde etmişlerse kpss puanınızın ancak doğu illerinde bir köy okuluna yeteceğine çevrenizdekileri ikna edin.( Aman eklemeyi unutmayın il dışı tayin ancak üç yıldan sonra yapılıyor.) Eğer fikriniz aksi yönde ise avcı anneyi gördüğünüz yerde yere yatıp vurulmuş taklidi yapabilirsiniz.
Öğretmen gelin adayı av mevsimi açılmıştır. Avcı annelere rastgele…J

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Aman Neyse Ne...



Ümitsiz ve çaresiz âşıklardan olamıyorum ben öncelikle bunun için özür dilerim bütün âşıklardan, âşık olmaya aday gençlerden ve âşık geçinenlerden. Sanırım bunun nedeni karşı cinsin kullanmamı istemediği mantığım. Üzgünüm ben biraz fazla düşünüyorum ve düşündüğümü söylüyorum. Bu ülkede düşünmek suç olsaydı sanırım okkalı bir ceza alırdım. Aman ya yine felsefe yapıyorum ne diyecektim ben…
Uzun zamandır aklımı meşgul ediyorsun doğrudur. Bunu sebebi adam akıllı karşıma çıkamaman ya da çıkmaman olabilir. Şimdi siz “ay bu kızın kuyruk acısı var” diyecek ve etiketi yapıştıracaksınız. Eyvallah! Eskilerin bir sözü vardır başım gözüm üstüne… (Başkası bunu söylese fiziksel şiddete maruz kalırdı ama bu kanıya ben vardım.) evet kuyruk acım var kuyruğum acıyor diye beni kınayabilirsiniz ama kuyruğumu acıtanın hiç mi suçu yok… Aslında benim sana tükenmeyen saplantısal hallerimin sebebini açıklayan anahtar kelime “yaşanmamışlık”. Her bilimsel teze duyduğum okuma merakı gibi yani. Kuyruk acısı çektiğimi kabul ediyorum.( terapi seanslarındaki “ben bir bağımlıyım” klişe cümlesi gibi bir itiraf olduJ) dikkat buyurunuz kuyruk acısı kalp acısı değil yani zatı şahaneniz kalbimi acıtmak ne kelime kuyruğuma basıvermiş olsun ziyanı yok zira kuyruk acısı geçer kalp acısı kalır. Ey kalbimi acıtacak beyaz atlı prens: P atınız galiba Arap atı korkarım ancak sona yetişecek…

19 Temmuz 2011 Salı

Olmak Ya Da Olmamak

Son bir haftadır kendime zaman ayırmıyorum saçımı taramıyorum, acıktığımda yemek yemiyorum, uyumuyorum…  Şimdi hasta olduğumu ya da kara sevdaya düştüğümü düşünebilirsiniz ama ne hastayım ne de âşık…
İş ve okul hayatıyla geçen yorucu dört yılın ardından adam akıllı bir tatil planı yapmış ki tatilimin ilk günü hayatımın da bir ilki gerçekleşti, bir çınar gibi gördüğüm babaannem önce hastalandı birkaç gün sonrada ebedi âleme göç etti. Yaklaşık olarak iki gün duramadan ağladım inanmakta zorlandım üçüncü gün dua etmeye başladım dördüncü gün anılarımızı hatırlayıp hüzünlendim. Meğer ne kadar zormuş insanın elini tuttuğu sohbet ettiği kanından canından bir parçayı kopartıp ayırması. Ne zormuş yüreğinden kopan parçanın kanaması, ne zormuş bir ölüye ağlamak, sanki yüreğine bir taş koyuyorlar ve o taş içini eziyor. Bu acı ne aptal aşklara ne başarısızlıkta duyulan üzüntüye nede gururun incindiğinde duyduğun acıya benziyor tarifi zor bir acı. Kendimi soğukkanlı bilirdim ben bile birkaç günde ne hale geldim diyorum kendime. Bu acıyı anlatmakta ne aciz kalıyorum. Ölmek gibi bir şey ama ölmüyorsun…
Bu kaybın ardından artık üzülmüyorum çünkü ben onunla yeteri kadar vakit geçirmiştim ama söyleyecek şeylerim yerini bulmamış sözlerim var. Her ölüm erken derlerdi de inanmazdım. Babaannem bana giderken son hayat dersini verdi. Herkes bir gün er ya da geç gider sabretmesini ve katlanmasını bilmek gerekir. Hayatta telaşı içinde insansı zaaflardan kaynaklanan acılar için ağlamak anlamsızdır.
Seni çok özleyeceğim babaanne, şimdilik elveda…

3 Temmuz 2011 Pazar

UÇTU UÇTU KUŞ UÇTU( 2)!


Eve bin bir korku ve işiteceğimiz azara karşı bir nevi koruma kalkanı olan savunma konuşmaları hazırlıkları yaparak geldik. Evet, bu kuşa bakma ehliyeti kendilerine bile bakamayan ( çoğu kez zamansızlıktan erkek cinsine mensup olmaları da cabası) kardeşim ve kuzime değil bana düşerdi( her ne kadar nöbetli ve yoğun bir işim olsa da). Eve hırsız gibi girdik babam bilgisayarın başında günlük mail kutusu kontrollerini yapıyordu, annem ise mutfaktaydı (nedenini asla anlayamadığım şekilde eve her geldiğimde olduğu gibi). Neyse kuşu alıp misafir odasına gittik bu arada kuzim halk arasında satış olarak nitelendirilen olayı “azarı işittikten sonra beni çağırın” diyerek gerçekleştirdi. Kardeşim, kuş ve ben baş başa kaldık. Kuşu kafesine koymak için kutuyu açtık derken olan oldu. Kuş uçtu uçtu d mutfak kapısına kondu. Kardeşim annemin önüne geçerek kapıyı görüş açısını boy avantajıyla kesti. Ben kuşu tam yakalıyordum ki annemin önüne uçu verdi. İşte olan olmuştu şimdi annem kıyameti kopartacak, bin tane laf edecek, günlerce söylenecekti. Annemin o anki bakışlarında “bu kuşla beraber sizi de sepetleyeceğim” ifadesini gördüm. Kuşu serbest bırakma fikrinin çıktığı babamın bize arka çıkmayacağı gün gibi ortadaydı. Kardeşim kuşu yakalayıp kafese atı verdi. Açıkçası bu sürede annemin ne dediğini (kanımda yükselen adrenalinden olsa gerek) anlamadım. Barış görüşmelerinde isyancılar adına kardeşim üstlendi. Derken bu kuşu annemle babam tatilden dönünceye kadar evden göndereceğimize fakat ayağı iyileşene kadar bizde kalacağı noktasında anlaşma sağladık
 Kuş bize kaçarak geldiği için adını kaçak koyduk. Beyaz Hint bülbülü cinsi, erkek bir kuşumuz var en azında 20 günlüğüne…

30 Haziran 2011 Perşembe

UÇTU UÇTU KUŞ UÇTU!(1)


Bizim evin akşam çayları meşhurdur. Zira biz aile apartmanı olarak tanımlanan kabile yaşam biçimini İstanbul gibi bir şehirde de sürdürmeyi başaran nadir ailelerden biriyiz. İlk bakışta amazon ormanlarını andıran insanların bahçesinden tarif ettikleri bir aile apartmanında oturuyorum. Bahçesinde muşmula, malta eriği gibi enteresan meyvelerin olduğu bu apartmanı babamın kardeşleri olan iki amcam ve bunların birbirinden enteresan eşleri (yengelerim), çeşitli yaşlarda ve huylarda kuzenlerim ve hatta kuzen çocukları ile paylaşıyorum. Semaverde demlenmiş halis Karadeniz çayını içerken günü taçlandıran bir olay oluveriyor.
Dün bahçemizin cazibesinde etkilenip gelen bir misafirimiz vardı. Nereden geldiğini anlayamadığımız bir kuş uçup bizim bahçemize gelmiş. Kuzenim(ben ona kuzi diyorum) bu küçük kuşu yakalayıp getirdi ( artık nasıl bir çocuk tahmin edin) bir kutuya koyduk. Çoluk çocuk sanki ilk kez kuş görüyormuş gibi başına üşüştü. Aslında haksız değiller de evimizin şöyle bir kuralı var hayvanlar sevimlidir, besleye bilirsiniz fakat asla evde olmaz. Haklı olarak çocuklar bu güzel kuşa rağbet ettiler. Derken bu kafes kuşunun salınmasını isteyen aile büyükleri ve beslenmesini isteyen çocuklar arasında bir duygusal harp başladı. Babam “özgür bırakın hayvanı günah” deyi verdi. Minik kuşun bir parmağının kopmuş ve kanamakta olduğunu görünce premenstruasyonun da etkisi ile ağlamaya başladım. Elimizde ne kafes ne yem nede kuşu beslemek için icazet vardı çaresizdik. Derken kuralları çiğnemeyi adet edinmiş olan kuzim, kardeşim ve ben hemen kuşu da alarak bir petshopa gittik. Kafes, yem ve gerekli yaşam malzemelerini aldıktan sonra sıra en zor kısama gelmişti kuşu eve sokmak… kuşu eve nasıl soktuk? Azar yedik mi? Kuş iyileşecek mi? Pek yakında alerjikteJ